25 Ağustos 2011 Perşembe

pembe yalnızlık

yine günlerden bir gün otobüse binen pembe renkli kedi ilk duraktan binmediği için 4 ayağının üzerinde yolculuğu tamamlamak zorundaydı. çok yalnızdı kalabalığın içinde. insanlar onu görmüyor kuyruğuna basıyor hatta tekmeliyorlardı. son durağa yaklaştıkça insanların yavaş yavaş azalıyor itiş-kakış azalıyordu. tamam rahattı şimdi
 hem bir koltukta bulmuştu oturmak için. klima çalışmıyordu. ama ne zaman belediye bir işi doğru düzgün yapmıştı ki. metroda ki klimalarda o kadar fazla çalışıyordu ki orada da üşüyordu mesela. neyse gözü camdan dışarıya kaydı ve durakta duran o papyonlu yeşil gözlü kediyi gördü. o da bakıyordu. hani yıldırım aşkı , işte ondandı. hemen kapıdan aşağıya doğru atlayarak otobüsten indi. papyonlu kedi arada buna göz ucuyla baksa da yanına gelip tanışmak adına hiçbir şey yapmıyordu. yeni bir otobüs geldi ve papyonlu tekrar hava atar şekilde patisiyle kulağını yalayarak ona baktı ve otobüse havalı bir şekilde bindi. arkasından bakan bizimki yeniden hayal kırıklığına uğramıştı. buruk bir gülümseme suratında ve aklında elinden gelenin hepsini yapmış olmasa da çaba gösterdiği için mutluydu. daha sonra bu konu aklına geldiğinde hiç "keşke" kelimesini kullanmadı.

her şeyi bir kenara bırak.

eski kötü sonla biten yaşanmışlıklarımızı bir kenara koyabilmek en önemli şey şu hayatta. herkes "ya ben yaptım şöyle böyle oldu" demeyi sever. çünkü eğer o cümleyi kurabiliyorsan sen karşındakinden daha önce yemişsindir hayatın sillesini daha büyüksündür, daha olgun hatta sana göre. tabi ki sevdiğin insanın aynı hataya düşmesini senin gibi yıpranmasını istemezsin. ama yine de artistlik konuşmaları karşı taraf dinlemiş gibi yapsa da aslında sana anlatmışsa konuyu zaten kararını çoktan vermiştir. sadece  bir kişiden de olsa yapacağının doğru olduğunu duymak ister. 
kendini karşıdakinin yerine koy bir kere. hiç hata yaptığın bir olayı tekrarlamadın mı?
tabi ki yaptın. ama her seferinde sonuçlar aynı olsa da hatanı düzeltebilecek yeni çözümler bulmak için fırsatın olur.  o yüzden herhangi bir şey için yaptığınız her yeni başlangıçlarda ön yargılarınızı, yaptığınız hataları, hatta geçmişinizi bir kenara bırakın.  


geçmiş bizi sadece geride bırakır.

11 Ağustos 2011 Perşembe

tam mutlu oldum derken

her başlaya ilişkide hayatınızın aşkını bulduğunuzu zannedersiniz. oysa bitince sadece Allah'ınızdan bulduğunuzu farkedersiniz. ama ısrarla da her yeni insanla başlarken sil baştan yaşarsınız. belki de doğanın kanunu budur. düşünsenize eskisini hiç unutamadığınızı. cık cık cık evlerden ırak.


istanbula 4 gün bir işim için gitmiştim. gitmişken bi cumartesi gecesini taksimde geçirmek istedim. kuzenimle süslendik püslendik( ben yine giyecek bişi bulamadığımı idda edip takıverdim bişiler) çıktık dışarı. yolda bi arkadaşım ve yeni köpeği ıce ile karşılaştık. malesef köpeksever biri olmadığımdan uzaktan konuşarak asmalıda çalıştığı yere doğru yol almaya başladık. zaten belirli bi planımızda yoktu. neyse sohbet falan ederken yan mekanın sahibi gelin içkiler bizden eğlenin falan deyince toplaşıp gittik. kaç tane şişe vodka geldi hatırlamıyorum ama ordan çıkıp en sevdiğimiz mekan jokere gittik. orda da bikaç bişi daha içince demeyin bizim keyiflere. nasıl dans etmektir o artık ayaklarım yoruldu ama hala bi enerji içimde iki dakka dinlenip yeniden dans ediyoruz. ordan apar topar çıkıp machne gittik. sanki gitmemiz gerekiyormuş gibiydi. gittik içeriye tam girecekken sevdiğim bi arkımı gördüm sora bir diğerini daha nese ilki gitti dieri ve tanımadığım biri daha vardı pek dikkat etmeden biz muhabbet ederken sohbete merhaba ben aşk(tabi kendi ismini söyledide bana o sıra böyle dedi gibi geldi) diye elini uzattı bana doğru. gözlerimi alamadım gözlerinden sanki bütün olaylar onunla orada karşılaşlmamız için planlanmıştı. içeri girip birlikte dans etmeye başladık. tabi gözlerimiz arada takılıyo ama kimse çaktırmak istemiyo. neyse dışarıya bi bira içmeye çağırdım. (alkolün rahatlığı tabi normalde yapamam.) çıktık yan taraftaki ara sokakta hep orada duran arabanın önüne oturduk muhabbet ediyoruz. dejavu, astral seyehat, empati ,... ne konulara girmedik ki. konuştukça konuştuk sanki birbirimiz için yaratılmıştık. hep benim sorduğum bir soruyu bu sefer ilk o sordu. "burcun ne?" dedi. terazi dedim. oda teraziymiş. benzememizin kaynağı buymuş meğersem. resmen hayal dünyasındayız. öyle bi olay ki insanlar gelip geçiyo müzik sesi cumartesi gecesinde ki istiklal iğrençliği ,hiç bir şey koymuyo bize gözlerimizin içine bakarak uçuyoruz resmen. kalbim yerinden çıkacak resmen. o sırada elimi tutup kalbine götürüyo kalbi dışarı çıkacakmış gibi çarpıyo resmen. içimden buldum onu sonunda diye nidalar atsam da bir yandan da  alkolün etkisinin de olduğu gerçeği yüzüme çarpıyo. ikimizde manasızca sırıtıyoruz birbirimize karşı. 2 gün sonra gidecek olmam aklıma geliyo 1 ay onu göremeden tam tanıyamadan nasıl geçecek diye bir hüsün kaplıyo içimi bir anda yüzüm düşüyo. farkediyo ama o zaman elimi daha sıkı tutmaya başlıyo merak etme ben seni beklerim der gibi. yeniden kalbim hızlanmaya başlıyo ve bir anda yıllardır birbirimizi arıyormuşuz da sonunda bulmuşuz gibi sarılıyoruz. bir insana sarılmak bu kadar güzel ve huzurlu olamaz diye düşünürdüm annem dışında. ama varmış. o an hiç bitmesin istedim. hiç bitmesin lütfen bu kadar mutlu olmuşken durdur zamanı lütfen. artık hiç bir şey istemiyorum senden yeter ki durdur şu zamanı. ama yanılmışım daha mutlu olamayacağım konusunda. bir anda kafasını kaldırıp dudaklarımız buluşunca içimden akan o sıcak his! bu kadar güzel bir öpücük yok ya. dudaklarıma bu kadar yakışan dudak tatmamıştım. kelebekler uçuştu kalbimde derlerdi inanmazdım ama kalbimizden çıkan kelebekleri görüyordum. kafamı omzuna yaslayıp hiçbir şey düşünmeden ileriye bakıyordum. elleri elimde.
bu güzel dakikaları yaşamamız için bize zaman vermiş gibi tam zamanında gelen ortak arkadaşımız ve kuzenim artık eve gitme vaktinin geldiğini söyledi. ama benim onu hiçbir yere bırakma gibi bir isteğim yoktu saçma saçma bi ton yer gezdirdim insanlara sabahın 6sında açıktır dediğim. ama yok eve gidilecek derken. bize gidelim diye bi teklifte bulundu. kuzenim eveeet diye atladı. sebebi ise "aşk"ın bir motor yarışcısı olması ve motoruna kuzenimi bindireceğine söz vermiş olmasıydı. neyse onlara gittik. uyuyup uyandıktan sonra yemek yemek için dışarı çıktık ordan sinemaya gittik ordan da atış poligonuna. yok hep bi bahane bulmam lazımdı ayrılamazdım ondan. neyse sonra da sahile gittik.
o akşam onda kaldım ve diğer gün de. eve gitmeyi erteledim. ama ayrılık günü geldi çattı. çarşamba bişiler yedikten sonra beni osmanbeye bırakacaktı ve ordan eşyalarımı alıp yalova yollarına düşecektim.o kadar alışmıştık ki birbirimize nasıl ayrılacaktık. yol boyunca hiç konuşmadık neredeyse. her kırmızı ışıkta elimi tutup seni çok özleyeceğim demekten başka bir cümle çıkmadı ikimizinde ağzından.
veee osmanbey deydik. öptüm gözlerine bakıp 1 ay kısa bak çok çabuk geçecek göreceğiz dedim ve sarılmadan kapıyı açıp çıktım.biraz ilerleyip arkamı dönüp el salladım.
şimdi evimde oturmuş onu düşünüp bu satırları yazıyorum. ondan hiç bir haberim yok. neden mi? basit. aramıyor ve telefonlarımı açmıyor. ya gönül eğlendirdi ya da ben kuruntu yapıyorum. eve geldiğimi haber vermek için aradım açmadı 1 saat sora aradı oda annemle yemek yerken açamadım. müsait deilim birazdan ararım dedim msjla. gelen cevap "seni SEVİYORUM." du kalbim de yeniden kelebekler
uçtu. sonra gece çok geç oldu arayamadım. sabahta onun uyanamayacağı bir saatte aradım açmadı. ve o saatten beridir hala geri dönmedi.
tamam şuan içimdeki sevgi o kadar büyük ki kızamıyorum. ama bir kaç güne böyle devam ederse psiko beni görecek ve mükemmel bir ilişki başlamadan bitecek. umarım bitmez...


ben sana o an durdur zamanı demiştim. bunların olacağını tahmin etmiştim ben...